Diziler ve Degismeyen(!) Turk Insani

New York’ta rehberimiz Turk cikti demistim ya… Turkiye’den gelen arkadasim, “bu cocuk iki-uc senedir buradaymis,  Turkcesi bozulmus, sen on senedir buradasin, Turkcen nasil hic bozulmadi” dedi. Ee, ben bunun icin ozel caba gosteriyorum tabii. Mesela sirf Turkcem bozulmasin diye, duzenli olarak Turk dizisi izliyorum!?! Adini Fatmagul Koydum… Feriha’nin Sucu Ne… Artik ne denk gelirse…

Yalan tabii… Turk muzik piyasasindan da, dizi piyasasindan da cok uzagim aslinda… Oyle ki; bir arkadas “Kubat sever misin?” diye sordugunda, “valla hic yemedim” demistim. Kubat’i kumpir gibi bir sey sandim, sarkiciymis meger… Hem eskiden muziklere ve dizilere ulasim da kolay degildi Amerika’dan… Turkiye’ye gittigimde, arkadaslarim hemen izlemem gereken dizileri ozet gecer, ben de orada oldugum sure icinde bir iki bakardim. Zaten Turkiye’de olup da, dizi izlememe gibi bir luks yok. Kirk yilda bir memleketime gidiyorum, daha vardigim ilk aksam, kendi oz ailem “sen bi sus, bugun Yaprak Dokumu var, yarin muhabbet ederiz” diyor.

Dizi izlemesem, gunluk konusmalari da anlayamiyorum. Turkiye’de herkes neden “Suleyman” yerine “Suluman”, “evet” yerine “ivet” diyor, coz cozebilirsen… Allahtan YouTube cikti da, Turk dizilerine Amerika’dan ulasma imkani dogdu, ben de Turkish slang’e* vakif oldum.

Fakat, izledikce, Turkiye’de her sey ne kadar degismis diyorum. Belki de buradan bakinca oyle gorunuyor.

Bazen profesorlerin bile, ustunde Coca Cola yazan esantiyon t-shirtlerle derse geldigi bir ulkede yasiyorum. Sabah derslerine pijamalariyla gelen ogrencilerim var. Esofman degil ha, bildiginiz “Hello Kitty”li pijama… Esofmanla gelenleri saymiyorum bile… Bu yuzden Turk dizilerindeki zengin kadinlarin, surekli defileye cikar gibi giyinip, evin icinde bile incecik topuklu ayakkabilarla dolasmalarina hastayim. Ben duz yolda yuruyemiyorum, onlarin geceligin altinda bile topuklu ayakkabi var. Hadi disarida giydin neyse ama evin icinde bu kadar kasmaya ne gerek var kardesim? Giy patiklerini, otur pasa pasa…

Bunlar Ezel’deki ev ayakkabilari…

 

 

 

 

Bu da benimki…


 

 

 

Evet, boyle yanyana koyunca, benimkiler biraz ayi patisini andirdi tabii ama benim de rahatim yerinde en azindan…

Ayakkabiyla girilen evlerden hic hazzetmiyorum sahsen. Amerika’li ev arkadaslarim Polly ve Tasha ile eve cikmaya karar verdigim zaman en buyuk endisem buydu. Tamam, sokaklar Turkiye kadar kirli olmayabilir ama yine de bir Turk evinin temizligine esit olabilir mi? Kizlar sagolsunlar, ayakkabilari Turk usulu yapmayi kendileri teklif ettiler. Hic sorun yasamadik. Daha sonra ben master’i, onlar universiteyi bitirip dagilinca, kizlar da heralde Turk usullerinden kurtulduklari icin rahat bir nefes aldilar diye dusunuyordum.

Yillar sonra Tasha’yi ziyarete gittim. Tesaduf bu ya, onun Amerika’li yeni ev arkadasi da 3 sene Istanbul’da Ingilizce ogretmenligi yapmis. Evlerine girdim, ev Amerikan evi degil, Turk evi sanki…  Giriste ayakkabilarini cikariyorlar. Evde caydanlik, Turk cay bardaklari, Caykur Turk cayi… Tam bir Cola Turka reklami sahnesi… Bir keresinde mutfak tezgahlarinda akide sekeri bile gordum; yuh artik dedim. Ne emperyalist milletmisiz de haberimiz yokmus. Insanlari kendi ulkelerinde asimile etmisiz.

Ama bunlar Turk milletinin ornek alinasi davranislari sonucta… Guzelligi goren adapte oluyor iste… Bi biz begenmiyoruz kendi kulturumuzu…

Tabii kulturumuzun begenilmeyecek yanlari da yok degil. Mesela evin icinde bu kadar temiz bir milletiz, yollara da kola kutusu atan var. Amerika’da atilmiyor… Insanlar cok temiz oldugundan degil tabii… $1000’a varan cezasi var da ondan. Belki bizde de olmali.

Tabii simdi “kulturumuzun begenilmeyecek yanlari” diyince, “heyt, sen Turk milletine hakaret mi ettin yoksa?” diyenler cikiyor. Basimiza gelmis ki yaziyoruz kardesim! Bizzat gordum, minibusun penceresinden disari atti adam.

Ama belki de benim yasadigim tecrubelerin hic yasanmadigi bir yer var Turkiye’de, bana bunu diyen insanlar da orada yasiyor. Oyleyse haklilar tabii… Beni, ancak, sokakta yururken, kafasindan asagi balkon suyu bosalmis olanlar anlar.

Aslinda ben bunlari bile gayet milliyetci duygularla anlatiyorum ama anlayana tabii… Insan memleketinden bu kadar uzakta ve ozlem icinde olunca, Turkiye’deyken begenmedigi seyler bile sevimli gorunuyor insanin gozune… Sokaklarin kirinden de, insanlarin terinden de gulerek bahsedebiliyorsam, bu yuzden… Ama ben bunlari sanki tiksinerek anlatiyormusum gibi algilayanlar varsa, onlar icin de yapabilecegim bir sey yok tabii. Ben de halis muhlis Turkum ve dalga gectigim ozelliklerin cogu bende de var. Ama Allah’a cok sukur, ne kompleksim var, ne de tavan yapmis bir egom… O yuzden boyle endiseleri olanlara da Amerika’lilarin cok guzide bir sozu ile seslenmek istiyorum: “Get over it!”

Soyle de bir gercek var tabii… Insan icinde dogup buyudugu ortamin bozukluklarini ancak icinden ciktiginda farkediyor. Hani “isletme korlugu” denilen bir kavram vardir; bir fabrikada bir makina, siz kendinizi bildiniz bileli bozuksa, o orda yillarca bozuk olarak kalir, kimsenin aklina onun tamir edilebilecegi gelmez ya… Iste oyle bir durum da var. Insan ulkesinin disina cikinca, daha once hic farketmedigi bazi seyleri farketmeye basliyor. Bu her milletin insani icin gecerli ve Amerikalilarin da en buyuk problemi… Cogu Amerikali, hayati boyunca Amerika’nin disina cikmamis. Hayatinda New York’a bile gitmemis olanlar var. New York’u gectim, yasadiklari kucuk mahalleden oteye gitmemis olanlar var. Dolayisiyla, Turkiye diyince “sizin orda araba var mi?” diyen hodukler cikiyor. Bizde de “Cayelinden oteye” gitmemis olanlar olabilir ama herkes dunyadan haberdar en azindan…

Demek istedigim, ben de eskiden goremedigim ama simdi farkedebildigim seyleri yaziyorum. Yalniz, millet niye ustune aliniyor, anlayamadim gitti… Bu da Turk milletinin huyudur, kurusun… Simdi gel de anlatma… Yillar once, ozel radyolarin yeni ciktigi zamanlarda, Elazig’in ilk ozel radyosunda da benzer bir program vardi. Insanlar telefonla canli yayina katilip, sikayetlerini, dertlerini anlatiyordu. Bir gun, genc bir kiz aradi. “Ben sokakta yururken bazi erkeklerin surekli donup bakmasindan, laf atmasindan cok sikayetciyim.” dedi. “Yolda rahat rahat yuruyemiyoruz”.  Bunun arkasindan bir abimiz baglandi canli yayina… Hemen ustune alinmis hemsomuz. Cok da iclenmis: “Ben sahsen bu hanim bacimiza coh alindim,” dedi. “Hangi bir erkegimiz, hangi bir delikanlimiz kafasini cevirmis bakmis?” Yahu kardesim, kizin basina gelmis iste… Sehrin butun erkekleri laf atiyor demedi ki… Ama hemsom cok samimi konusuyor. Yani, kendisinin basina gelmedigi kesin. Bi de akla ziyan bir yorum daha yapti ama onu da yazarsam, beni afaroz edenler cikabilir, o yuzden tutuyorum kendimi… Zaten amcamin o noktadan sonraki mantik silsilesini ben takip edemedim artik…

Anlayacaginiz, boyle olaylara sahit olunca tutamiyorum kendimi, yaziyorum. Valla elimde degil…

Hem memlekette malzeme coksa, ben n’apiyim?

 

*slang: standarda uymasa da belli bir grup icinde konusulan jargon, halk ya da sokak dili

Add a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *