Zamanda Yolculuk
Bu aralar yeni bir diziye feci sekilde sarmis durumdayim. Dizinin adi: “Continuum”. Kanada yapimi. Su Kanadalilarin hastasiyim arkadas. Buraya sadece 4 saat uzaktalar ama Amerika’lilara hic benzemiyorlar. Zaten Fahrenheit yerine santigrat, mil yerine km kullandiklarini gordugum an, size hemso diyebilir miyim kivaminda bir kan uyusmasi oldu. Aksanlari da farkli bu sevimli insanlarin. Simdi her gordugum “about”u “ebeut” diye telaffuz edene hemsom diye sarilasim var. Fakat, onlari Amerika’lilardan farkli yapan asil sey; sosyal aktivistlikleri, global meselelere, cevreye olan duyarliliklari ve Amerikan halkina bin basar duzeydeki bilinc ve anlayis seviyesi… Uyumuyorlar yani… Bu duyarlilik dizide de kendini gostermis. Sci-fi, polisiye karisimi bir dizi… Bir nevi Kanadali Kurtlar Vadisi… 2077 yilini anlatiyor. Buyuk sirketler o kadar guclu ve yetkili hale gelmis ki, birleserek olusturduklari kongreyle bir diktatorluk kurmuslar. Devlet/hukumet kavrami yok, demokrasi elden gitmis, telefon sirketi bile hukumetin bir parcasi… Gizlilik kalmamis. Insanlar sirketlere olan borclarini odeyebilmek icin onlara olesiye calismaya mahkum hale gelmis, vs. Bunlara direnen bir grup zamanla direniste suclu-masum demeden siddete basvurmaya basladigi icin teror orgutune donusmus. Ilk bolumde, ordu bunlarin basindaki grubu ele gecirip idam edecegi sirada, bunlar bir yolunu bulup zamanda yolculuk yapiyorlar. Fakat 10 yil oncesine donmeyi planlarken, done done 2012’ye donuyorlar ve olaylar gayet ilginc bir hal aliyor. Diziyi daha yeni kesfettim. Docentlik basvurumlarima ramak kalmis su kritik zamanda kesfetmeyeydim eyiydi ama bende bu “procrastination” varken, basvurularimin son tarihinden once ikinci sezonu yakalarim diye tahmin ediyorum.
Fakat bugun diziyi izlerken, adamlarin 2012’ye geri gittiklerinde yasadiklari saskinlikta kendimi buldum. Her Turkiye’ye gidisimde su zamanda yolculuk olayini bizzat yasiyorum. Hele Elazig’a gideyim, 60 sene geriye gitmis kadar oluyorum. Yahu arkadas, bir millet bu kadar mi degismez. Ya da Elazig degisiyor da, degisenler Elazig’i terkedince, 80 sene oncesinden goc mu aliyoruz anlamadim ki. Elazig’da Elazigli kalmamis, fakat kafa yapisi olarak goclerle gelen bir devr-i daim var, ne yapip edip 80 sene onceki “kaliteyi” tutturuyoruz.
Kafa degismiyor dediysem, yanlis anlasilmasin. Elazig’in asil yerlilerine ait o muhtesem kafa degismesin zaten. Ben de onu dunyalara degismem. Ayrica kafadan kastim, geri kalmislik da degil. Zaten internetin son hizi Elazig’da… Evlerin en son modeli Elazig’da… Luksun bini bir para… Fakat mentalitesi degismeyen bir grup yurdum insani beni her gittigimde dumura ugratiyor. Mentaliteden kastim su. Mesela, evin dogal gazini doseyen sebeke, radyatorlerden birinin giris-cikisini yanlis verdigi icin ev sahibi arayip, “oturma odasinin radyatoru isitmiyor” diye sikayet ettiginde, cozum uretmede sinir tanimayan dogal gaz dosemecisi: “Abla, simdi parkeler falan sokulecek, uzun is, siz bence oturma odasini degistirin!” seklinde “Turkish pratik” tabir edilen bir cozum onerebiliyor mesela. Turkiye’dekilere normal gelebilir bu muhabbet ama zamanda yolculuk yapan biri icin akillara ziyan…
Aslinda bu mentalitenin Elazig’la bir alakasi yok. Istanbul’da da durum ayni. Bir bolgeye yeni kaldirim doseniyor. Ortada bir plan, proje, olcu, cizim yok. Kaldirimin nereye, kac metre genisliginde, kac cm yukseklikte dosenecegi tamamen kaldirim iscilerinin insiyatifinde… “Elinizde bir cizim var mi?” diye soran arkadasima da iscilerden biri “yaw abe, sen de coh utopik dusunuyorsun” demis. Gel de atma kendini kaldirimlardan…
Iste bu yuzden Avrupa’ya, Amerika’ya gidince “cok duzenli” diyoruz. Adamlar bizim gibi “pratik” cozumler uretip, gunu kurtarma derdinde degil. Beyinleri planli, duzgun is yapmaya programlanmis. Kendimi de haric tutmuyorum ama millet olarak bizim kafalarda bambaska bir isletim sistemi hakim. Dilimize bile yansimis. Mesela “derme-catma” , “uydur-kaydir” gibi kelimeler Ingilizce’de yok. Bir tek bizde var. Niye? Kultur diyiceeeem, ama Mimar Sinan gibi adamlar nasil yetismis zamaninda onu cozemiyorum. Bizim donanimdaki ariza hangi zaman diliminde basladi, ortacagi kapatip, yeni caga atlarken beyin hucrelerimizde bir travma mi yasadik, ciddi anlamda merak ediyorum.
Fakat, surekli sikayet ediyorum gibi gorunse de, su Elazig’in bende bagimlilik yapan bir yani var. Her Turkiye ziyaretimde bir kac gunlugune gidiyorum ama gidince de ickiye lanet okuyup kadehi birakamayan bir alkolik misali baglaniyor, Istanbul’a donmek istemiyorum. Yillardir Istanbul’da yasayan Elazig’li bir arkadasim; “Sen niye her geldiginde Elazig diye tutturuyorsun? Ne var Elazig’da? Ben burda yasamama ragmen gidince adapte olamiyorum, sen taa Amerika’dan gelip, nasil adapte oluyorsun oraya” diye sordu. Cevap veremedim. Beni Elazig’a ceken, baglayan bilemedigim bir guc var iste.
Bugun yukarida bahsettigim diziyi izlerken, 2012’ye geri donenlerden biri “ben burdaki yemekleri cok sevdim, 2077’ye geri donmek istemiyorum” diyince, anladim nedenini. Yok arkadas, Elazig yemeklerinin dunya uzerinde rakibi yok. Ankara Ticaret Odasi ve Ankara Patent Bürosu’nun Türkiye’nin lezzet haritasi çalismasina göre Türkiye’de cesit bakimindan Gaziantep’ten sonra en zengin mutfaga sahip ilmis, Elazig.
Kalbime giden yol ile midem arasinda bir cok paralel hat doseli olsa da, o kadar da midesine duskun biri degilim tabii! (Saniyorum!) Elazig’a beni baglayan tek sey yemekleri degil yani… Bu sehrin bana kendimi guvende hissettiren sicak ruhunun, dostluklarinin, sanatin ve sanatcinin dostu insanlarinin da hastasiyim. Ne kadar goc alirsa alsin, yolda bir amca gordugumde gercek bir Elazig’li olup olmadigini bir bakista anliyorum. Tertemiz kiyafeti, sair ruhu, guzel sesi ve espri kabiliyeti hemen ele veriyor. Bir de sempatik sivesi tabii… Minibuste 50 TL uzatip, “bir kisi alir misiniz” diyen yolcuya, “e, cek yazadin??” diyen sofor gibi…
Fakat asagidaki videodaki sapkaci amcalarimin dedigi gibi “Italyan kuslari gibi nesli tukeniyor” Elazig’daki Elaziglilarin… Neyseki zamanda yolculuk var!
http://www.youtube.com/watch?v=Ktak-YrkQzQ