Turkiye ile Íliskim: It’s Complicated

Sevgili Okuyucularim!

Hala orda misiniz bilmiyorum ama sartlar yillar sonra yine beni bu bloga yazmak zorunda birakti cunku Turkiye’de iki ay gecirmek beni fena bozdu. Bugunku yazim uzun. Cayinizi, kahvenizi alip gelin.

Bu yil aralikli da olsa Turkiye’de yaklasik 3,5 ay gecirdim ve su an Turkiye’yi hem yerlere goklere sigdiramayasim, hem de yerden yere vurasim var. Once yerden yere mi vursam yoksa goklere mi cikarsam karar veremedigim icin ortaya karisik gidecegim.

Oncelikle Turkiye’ye bir kac Amerikali arkadasla geldigim icin memleketime onlarin perspektifinden bakmak daha once hic farketmedigim seyleri farketmemi sagladi. Bir kere sunu anladim, New York’ta yasamayan her Amerikali icin Turkiye dunyanin en eglenceli yeri. Istanbul’da iki tur atinca, arkadaslar “burada her yer Disneyland” dediler. Bir suru insan, kafeler, restoranlar, surekli bir seyler oluyor. Kediler kopekler sahil yolunda normal vatandas gibi basi buyruk volta atiyor. Simitciler, kestaneciler… Roller coaster tadinda bir trafik. Walt Disney satosu gibi kuleler, minareler… E malum Amerika’da bu kadar atraksiyon ancak Disneyland’de var. Hele Ohio’da her yer alabildigine yesillik ve sukunet oldugu icin bizim beton yiginlarina bayildilar… Hatta bir arkadas Turkiye’den dondukten sonra yol kenarindaki alabildigine yesil cimenlik alani tiksinti ile gosterip “Suraya bak” dedi. “Burda hayat mi var! Istanbul’da olsa su yesillikte kirk tane kafe, elli tane restoran olurdu.” Demek ki gercekten komsunun tavugu gibisi yok.

Hakkini da yemeyelim. Turkiye’de Amerika’da hic rastlanmayan guzellikleri gezdik. Piril piril Akdeniz sularinda yuzduk, manzarasi muhtesem yerlerde yemek yedik. Yemeklerimiz Amerikanin yemeklerine, sahillerimiz Amerika’nin sahillerine bin basar. Ulkemizin her yeri tam bir cennet. Ve fakat tek bir sorun var: KABALIK.

Ben alisik oldugum icin cok farketmedim aslinda. Biz dogustan asili oldugumuz icin kabaliga karsi bir imunizasyon oluyor ve gordugumuz yerde tesbit edemiyoruz ama ozellikle Istanbul seyahati boyunca anladim ki kadinindan erkegine dunyanin en kaba insanlariyiz. Bir kere herkes otorite sahibi. Sokaktaki bekciden dukkandaki tezgahtara, ucaktaki hostesten otobus soforune kadar herkes seninle oyle bir konusuyor ki, sanirsin hepsi lord, hepsi karar mercii… Adam “HES kodu” diye bir tersliyor sanki kriminal vakayiz. “Maskesiz girmek yasak” diye bir bagirislari var, bizim zavalli Amerikalilar anksiyate krizine giriyor her seferinde… Hostesin bir kemer hatirlatmasi var, o basindaki “hanfendi” insanin kulagina “ulan essog…” gibi geliyor. Bizimkiler artik Turkiye’de nasil bezdilerse bu kabaliktan, donuste United Airlines ucagina bindigimiz anda Amerikali hostese “You have no idea how nice it is to speak to nice people” dedi bi arkadas. Yani “kibar insanlarla konusmak ne kadar guzel size anlatamam.” Karsilastirin diye soyluyorum. Maske uyarisini Amerikali hostes su sekilde soyluyor: “make sure your mask goes over your nose, buddy”. Yani tehdit yok, bagirma yok, ters ters konusmak yok. Gayet sakin, samimi ve kibar… Hosteslerin bir digeri bir yandan isini yaparken, bir yandan gulerek torunuyla ilgili bir espri yapiyor. Nerde bizim hosteslerin asik surati, nerde bu! Yanlis anlamayin, insanlarimizin hepsi tabii ki boyle degil. New York’lular, Avrupalilar da kaba mesela ama Istanbul’daki kabalik XL boyutta.

Bizim Amerikalilar da fazla mi hassas nedir. Ben nasil alismissam, bana viz gelen seyler bile onlari cok sarsti. Ogrencilik yillarimda Amerika ucagindan inip, o jet-lag halimle taksiye bindigimde taksi soforune saf saf «cok trafik var mi?» diye sormustum. Adam «ben haber kanali miyim, ac bak» dedi. Tabii biz bunlari bile anlayisla karsilayan insanlariz cunku biliyoruz ki Turkiye’de okuzluk de bir yasam bicimi bazilari icin ama Amerikali bunu ne bilsin.

Size bir ornek daha anlatayim. Yillar once Muslumanligi benimsemis, hatta Cat Stevens’la da birlikte calismis Los Angeles’li muzisyen bir arkadasim var. Yusuf Islam’a da cok benziyor. Turkiye’de ezan sesi duyunca bile aglayan spirituel bir insan. Tek hayali Istanbul’a gelip butun camilerde namaz kilmak olan bu insani ilk cami deneyimini yasasin diye Cuma Namazi saatinde Kucukyali Camiisine biraktim. Namaz bittikten sonra bir  yerde bulusmak uzere dagildik. Bulusma noktasina vardigimizda baktim arkadas coktan gelmis orda bekliyor. «Aa? Ne cabuk bitti» dedim. «Kilamadim» dedi. «Neden?» dedim, anlatti. Camiye gitmis, husu icinde oturmus namazin baslamasini beklerken iceriye biri girmis. «Hede höde, hede höde» bir seyler soylemis adama. O da Turkce bilmiyorum demeye calismis ama nafile… O gitmis, baskasi gelmis. O da ters ters Turkce bir seyler soylemis ama adamcagizin «Turkce yok» diye cirpinislari bir ise yaramamis. Sonra ucuncu biri de ayni kabalikla adama ters ters konusunca adamcagiz pes etmis ve namazi kilmadan ordan uzaklasmis. Meger herkesin kendi seccadesini getirmesi gerekiyormus ve seccadesi olmadigi icin ona yukleniyorlarmis. Yahu adamin Turkce bilmedigini goruyorsun, “hede hode” yapacagina biraz guler yuz goster. Ya da birak o da seccadesiz kilsin. Camiye giden herkes nedense kendi ibadetiyle degil, baskalarinin ne yaptigiyla ilgilendigi icin adamcagizin butun manevi dunyasini  bitirmisler.  Zaten benim Turk arkadaslarin bazilari kendisinin Musluman oldugunu ogrenince “Yahu sen de ola ola Musluman mi oldun? Insan budist, ateist falan olur” dediler, adamcagizin kafasi iyice karisti. “Amerika’da herkes Muslumanlardan nefret ediyor da, Muslumanlar muslumanlardan daha cok nefret ediyormus meger. Ne yaptilar size boyle” diyordu ki camii deneyiminden sonra o da mevzuya vakif oldu.

Bir de su var tabii, belki o insanlar aslinda bize normal gelen bir tonda konustular ama iste bizim normalimiz de normal degil. Biz Turkiye’de komando egitimi aldigimiz icin bize normal gelen, yolda tanimadigi insana bile gulumseyip “good morning” diyen Amerikalilarda sok etkisi yapiyor.

Tabii hakkini da yemeyelim, guler yuzlu, samimi insanlarimiz da o kadar coktu ki, ben bana dokunan tarafini anlattim. Amerikali arkadaslara sorsaniz bu kotu deneyimlere ragmen Turkler kadar guzel insan yok dunyada. Hatta dondugumuzden beri hepsi depresyonda. Gecen Emily aradi, “Netflix’te Dirilis Ertugrul’a basladim” dedi. Kizcagiz firsatini bulsa gelip Turkiye’ye yerlesecek.

Oysa benim icin Turkiye’de canim cicim aylari cok cabuk gecti. Icinde yasadikca anladim ki  Turkiye’de her sey insanlar icin nasil zorlastirilabilir diye bir yaris var. Turk burokrasisiyle olan savasimda yeni cepheler acildikca icimden «God Bless America» diye ic cektim. Turk burokrasisiyle olan mucadelemi de bir sonraki blogda anlatayim en iyisi. Yoksa bu yazi cok uzayacak!

4 Comments

Leave a Reply to Ridvan Bilici Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *